İş Arıyorum
17 Ekim 2020 Cumartesi
Selamun Aleyküm. Oturabilir miyim? Diyerek üzerinde ki paltoyu çıkardı. Katlayarak yan sandalyeye koydu. Sonra sağımda güneşin vurduğu sandalyeye güneşi arkasına alarak oturdu.
Son zamanlarda sıkça gördüğüm gibi fötr şapkalı, traşlı olmasına rağmen sakallarında ki beyazları tam saklayamamış bu bey cebinden çıkardığı yakın gözlüğünün camlarını silip, ardından adının Şevket olduğunu öğrendiğim kahveciye seslendi.
–Bir çay göndersene Şevket.
Küçüklük böyle zamanlar da belli oluyor. Bu 20 milyonluk şehirde durmaksızın dönen bu ticari hayata tek katkım, bir 25 m2 lik dükkandı. Küçüktü, ama o dükkan bile bana ait değildi. Oranın bir çalışanıydım. Belli bir haftalık karşılığında. İlerleyen yaşla beraber, günden güne gözden düşen tezgahtarlığımla yük olduğumu hissettiğim bu mekan sonunda beni kapı dışarı etti.
6000 km 2 lik bu koca şehirde hayallerini, sosyal yaşantını, cinselliğini, yaşam standardını belirleyen 2 m2 lik bir tezgah edinememişseniz, kahvehaneye vuran Ocak güneşini takip ederek sürekli yer degiştiren bu kahvehane müdavimleri gibi olursunuz.
Güneş nereye siz de oraya. Hayat bu muydu?
Zühal, durumu biliyor. Bilmeyen kayın valide. 3 aylık işsizliğimi mümkün değil açıklayamam. Hem zaten evinde oturuyoruz diye bir havalarda…” yok düzenini bozmuşuz, yok yatmayı kalkmayı bilmiyormuşuz.” Kumanda hep onda. Habire Flaş TV’ de Ankara oyun havaları izliyoruz.
Emekliliğime kalmış iki sene. İş konusunda yalnız İstanbul değil, 7 milyarlık bir kitleyi de karşıma almışım. İşlerini kaparım diye mi ne, eski arkadaşlarımdan da arayan yok. En son, Tuhaf optiğe Murat’ın yanına uğramıştım. Bir çay içmiştik ayak üstü. Bir ara Murat, cam deposuna gitmişti “sen bekle gelirim” diyerek. Dükkana da müşteri mi gelmişti ne? Patronda ya anlamıyor ya da bakmak istememişti. Ben ilgileneyim dedim. Murat gelinceye kadar. Biraz fazlaca ilgilendim herhalde, kendimi patrona beğendirmeye mi çalışıyordum yoksa? Sonrasında Murat, mesafeli davranmaya başladı. Ben de utandım tabii. O yüzden cam depoları dışında kimseyle görüşmüyorum.
–Fevzi amca, nasıl gözlükten memnun musun? Diyen bir ses yankılandı kulağımda.
Eski buruşuk bir lacivert takım elbiseli bir adam. Diplerinde beyazlaşmalar görünen boyalı saçlı ince bıyıklı 50 lik bu adam, bir eli masa komşum Fevzi amcanın omzunda, diğeri siyah bond çantasında, gülüyor.
–Bak o gözlüklerin daha kuvvetli numaraları geldi. Bir de bunları dene diyerek içi naylon poşetlere sarılı bir sürü gözlük gösteriyor çantasını açarak.
–Bir tane yeter. Önümüzde ki ay devletten de bir tane alacağım. Zamanım dolmuş.
Bu olumsuz cevap, satıcının yüzünü buruşturup önce çevreye sonra bana yönelmesine sebep oldu.
–Sen ister misin beyim? 5 numaraya kadar hazır gözlüklerim var.
Hayır anlamında başımı salladım. Başka zaman olsa karşıma alıp saatlerce sohbet edeceğim adam, kendine ekmek çıkmayacağını anladığı benden ve kahvehane sakinlerinden arada bir geriye dönüp dönüp bakmalarıyla kapıyı açarak uzaklaştı, “Acaba ben de bu işi yapabilir miyim?” düşüncesini kafama kazıyarak. Yapamayacağımı elbette biliyorum.
Üstelik bu işe belli ki yıllarını vermiş bu satıcı bile eli boş çıktı bu mekandan. Benim hiç şansım olabilir mi?
Ben de uzun süredir elimde oynadığım boş çay bardağını masaya bırakarak metronun yolunu tutuyorum. Kafamda çantanın ebatlarını bulmaya çalışıyorum. 50 ye 40 olmalıydı.
Metin TURANLI
kaynak: https://optisyeninsesi.com/is-ariyorum/