Bir rüya mı yoksa bir şehir mi? Paris
19 Ağustos 2021 Perşembe
“İyi Amerikalılar öldüğünde, Paris’e giderler.”-Oscar Wilde
Sanat ve moda dünyasının kalbinin attığı, beyaz perdenin en romantik filmlerine ev sahipliği yapan aşıkların ve yalnızların şehri güzel Paris…
Paris, tüm gezginler için farklı alternatifler sunan, müzeleri, tarihi, kaybolmaktan keyif alacağınız sokakları, karşınıza birden çıkan her biri kendine has stili ile önce gözünüze hitap eden kafe ve restoranları, alışveriş tutkunlarının rüyalarını süsleyen ünlü markaları, gece hayatı ve gezdikçe tüm benliğinizde hissedeceğiniz kente sinen o yaşanmışlık duygusu ile geçirdiğiniz vaktin size asla yetmeyeceği, daha şehirdeyken bir daha ne zaman geleceğinizi planlayacağınız Avrupa’nın en özgün başkentlerinden birisidir.Seine Nehri üzerine kurulan şehrin tarihi M.Ö 259 senesine kadar uzanmaktadır. Kelt kabilesi Parisi tarafından ilk yerleşimin başladığı bilinen bir balıkçı köyü olan bugünkü Paris, M.Ö 52 senesinde Romalılar tarafından fethedilmiş ve Lutetia isimli kasaba kurulmuştur. Şehir Paris ismini 4.yy’da almıştır. Bu dönemde Hun İmparatoru Atilla’nın saldırılarından şehri koruyucu aziz ismini verdikleri Saint Genevieve’nin koruduğu inanışı hakimdir.
Frankların ilk kralı Clovis, 508’de Paris’i imparatorluğunun başkenti yapmıştır. Taht 987 yılında 1328 yılına kadar hüküm sürecek olan Capet Hanedanı’na geçmiştir. 11.yüzyıla gelindiğinde ise şehir tam anlamıyla bir ticaret merkezi olmuştur.
Bugün Avrupa’nın en prestijli üniversitelerinden biri olan Sorbonne Üniversitesinin temelleri 12.yüzyılın başında, öğrencilerin ve profesörlerin ayaklanmaları sonrasında IX. Louis tarafından görevlendirilen papaz Robert de Sorbon’un kendi adını taşıyan Sorbonne Koleji’ne dayanmaktadır. 14. Yüzyılda Paris’te Yüzyıl savaşlarının bir parçası olarak bilinen üç ayaklanma gerçekleşmiştir. Birincisi, 1358’de, Étienne Marcel’in öncülük ettiği tüccar isyanı, ikincisi 1382’deki Maillot ayaklanması olarak bilinen vergi isyanı ve üçüncüsü ise 1413’teki Cabochien isyanıdır. Bu isyanlar Yüzyıl Savaşının bir parçasıydı.
Yüzyıl savaşlarının yıprattığı kenti Avrupa’nın üzerinde karabasan gibi dolaşan veba salgını da vurunca şehir İngilizlerin hâkimiyetine geçmiş ve 14. yy ortalarına kadar İngiliz hâkimiyetinde kalmıştır. Tarihi boyunca birçok halk ayaklanmasına tanıklık eden şehirde, siyasi ve düşünsel olarak tüm dünyayı etkileyen ve monarşi yönetimine son verip cumhuriyete geçişi sağlayan 1789-Fransız İhtilali’nin yarattığı etki ise çok kuvvetlidir.İhtilal sonrası eşitlik, özgürlük ve adalet ilkeleri yaygınlaşmış, aydınlanmacı düşüncenin tohumları atılmıştır. 1799-1815 yılları arasında Napolyon Bonapart döneminde ise şehir büyük gelişme kaydetmiştir.
Parkları, bahçeleri, bol miktardaki yeşil alanları ile çok sayıda gezilecek alan bulunan Paris’te listemizin olmazsa olmazları olarak mimarisi ve sergilediği sanat eserleri ile Louvre Müzesi, gotik mimarinin en önemli eserlerinden olan ve 2019 yılında çıkan yangında ciddi hasar alan Notre Dame Katedrali, Zafer Takından Concorde meydanına kadar devam eden dünyanın en güzel bulvarlarından olan Şanzelize, kimine göre Paris’in en önemli simgesi kimine göre ise Paris’in kalbine vurulmuş olan hançer olan Eyfel Kulesi, Concorde Meydanı, Sacre- Coeur, Vendome Sarayı, Pantheon ve Pont Neuf gelmelidir.
Paris’in en yüksek tepesi olan Ressamlar Tepesi olarak da bilinen Montmarte ve Kutsal Kalp kilisesi denilen Sacre Coeur manzarası ile görsel bir şölen sunmakta, ziyaret edenlere unutamayacakları anlar yaşatmaktadır. Paris’in sembolü ve göz bebeği Eyfel kulesinin altında kitap okumak, müzik dinlemek ve güneşlenmek çok keyiflidir. Uzun kuyrukları göze alıp kuleye çıktığınızda ise tamamen simetrik bir şehir planlamasına sahip olan Paris’in görüntüsü nefes kesicidir.Birçok film sahnesinin çekildiği, 1793 yılından bu yana müze olarak kullanılan Louvre ise en az bir tam gününüzü ayırmanız gereken olağanüstü büyük bir bina. Tüm ziyaretçilerin görmek için can attığı Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa tablosu ise beklenenin aksine oldukça mütevazı bir büyüklükte ama baktıkça ayrılamadığınız etkileyici bir başyapıt.
Notre Dame Katedrali Paris’teki Seine Nehri’nin kıyısındaki Ila de la Cite adlı küçük bir ada üzerine inşa edilmiştir. Ortaçağ Gotik mimarisinin eşsiz bir örneği olarak kabul edilen kilisenin adı Meryem Ana’ya hitaben verilmiş olup, Türkçe’de “Hanımefendimiz ”anlamına geliyor. Katedralin mozaik pencerelere baktığınızda fonda Belle çalmaya başlar, Quasimodo’nun güzeller güzeli Esmeralda’ya olan aşkı gözünüzde canlanır.
Paris’in daha önce bir kraliyet parkı olan efsanevi ve tarihi Tuileries Bahçeleri de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biridir. Bir ucunda Louvre Müzesi ve diğer ucunda Limonluk müzesi bulunan bu Fransız tarzı bahçeler, labirent, birçok heykeli ve süs havuzlarını içerir. Hemen iki sokak ötede, Buren ve Bury çağdaş heykelleri ile tanınan Kraliyet Bahçeleri de ziyaretçilerinin en uğrak yerlerindendir.
Ayrıca çocuğunuzla birlikte Paris seyahati yapıyorsanız her yıl yaklaşık 15 milyon kişinin ziyaret ettiği 32 km uzaklıkta Disneyland’ı da görmelisiniz. Çocuğunuzun bu ziyaretten tüm hayatı boyunca mutlulukla hatırlayacağı anılarla döneceğine eminim.
Lüksün ve gösterişin şehri Paris’te elbette ki alışveriş tutkunları için adeta bir rüya şehir. Dünyaca ünlü Paris Moda haftasının da katkısı ile birçok turistin şehre sadece alışveriş için geldiği de bilinen bir gerçek. Şehirde lüks mağazalardan, ucuz butiklere ve pazarlara kadar her bütçeye uygun geniş bir alışveriş yelpazesi bulunmaktadır.
Doğa, sanat, tarih derken gurmeler için vazgeçilmez olan Fransız mutfağı da unutmamak gerekir. Paris enfes bistro, brasserie ve kafe ve restoranlara sahip bir şehir. Bu güzel şehirde dünyanın bir numaralı aşçılık okullarından biri olan Le Cordon Blue yer alıyor.
Kahvaltı olarak tuzlu tercih etmeyen Fransızların, muhteşem çikolatalı kruvasanları ve leziz sandviçleri var. Elbette yanında mis gibi kokan filtre kahve ile. Paris sokaklarında bol bol krepler yiyebilirsiniz. Francala denen uzun ekmeklerle yapılan sandviçler de çok lezzetlidir. Acıkıp bir kafeye oturursanız, et ve patates kızartması öncesi şiddetle soğan çorbası içmenizi tavsiye ederim. Et tercih ediyorsanız oldukça zengin alternatifler bulabilirsiniz. Paris’te mükellef bir yemeğin en iyi eşlikçisi elbette peynir tabağı. Kentte inek, koyun ve keçi sütünden yapılan yüzlerce peynir çeşidi var. Adını Normandiya’daki bir kasabadan alan Camembert, Paris restoranlarının vazgeçilmezlerinden.
Paris’te bir öğününüzü mutlaka Hemingway, Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre, Albert Camus ve Picasso’nun müdavimi olduğu Paris’in tarih kokan kafesi Cafe de Flore’ye ayırmalısınız. Sartre’nin büyük aşkı Beavoir’e yazdığı mektupları burada kaleme aldığı söyleniyor.
Beyazperdede birçok filme sahne olan bu muhteşem şehri en iyi anlatan film bana göre 2011 yılında Woody Allen tarafından çekilen Midnight in Paris filmidir. Senaryo yazarı bir gencin nişanlısı ile yaptığı Paris seyahatinde geçmişte bu şehirde yaşayan Fitzgerald, Dali, Picasso, Hemingway gibi birçok tarihi karakterle yaşadığı gerçek üstü maceraları yönetmen koltuğunda oturan Woody Allen farkı ile izliyorsunuz. Ayrıca derin bir konu beklentisine girmeden sadece güzel Paris’in tadına varıp keyifli vakit geçirmek istiyorsanız dijital platformlarda yayınlanan Emily in Paris dizisini de öneririm.
Gidenlerin kalbini bıraktığı güneş şehri güzel Paris ile ilgili yazımı büyük şair Nazım Hikmet’in Henüz Vakit Varken Gülüm şiirinden bir kıta ile bitiriyorum. Audrey Hepburn’un de dediği gibi Paris her zaman iyi fikirdir.
Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
Henüz vakit varken, gülüm,
Yüreğim dalındayken henüz,
Ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
Öpmeliyim ağzından…
Suat Şimşek
kaynak: https://optisyeninsesi.com/bir-ruya-mi-yoksa-bir-sehir-mi-paris/
Son Görüntülenen Ürünler
BASKILI SILME BEZI
MIN SIPARIS 1000 ADETTIR BASKI DETAYLARI ICIN SIPARIS GERCEKLESTIGINDE İLETİŞİME GEÇİLECEKTİR